Madem öğrenebilen, gelişebilen bu zeki türün içindeyiz, neden bu öfke, neden bu kin ve neden bu zalimlik? Çünkü sapiens tüm bu zekasının içinde düşünmeyi unuttu.

Nihâyete erecek bir gün!

Ömür bize ‘yaşanmak’ adına bahşedilen, en ulvi hediyedir. Bunda hepimiz hemfikiriz sanırım. Peki biz ne yapıyoruz, onu sadece tüketiyoruz. Lakin yazımın ana konusu, insanın yaşamını nasıl fütursuzca tükettiği değil, yaşamak için geldiği dünyada kendisiyle birlikte var olan her canlıyı, hatta cansız her varlığı nasıl tükettiği…

İşte tam da buradan açmak istiyorum konuyu, bu azgın, bu durdurulamayan “tüketim” çılgınlığından...

Kontrolsüzce artıp tarlaları talan eden çekirgeler gibiyiz.

Doğadaki tüm canlılar gibi yaşamımızı idâme ettirebilmemizin, olmazsa olmazları vardır. Mesela beslenmeyen her canlı ölür. Evet ama amacın “yaşamak için yemek” gerektirdiği bir düzeni alıp “yemek için yaşamaya” çevirmişiz. Bu açgözlülük, bu vurdumduymazlık, dünyanın altını üstüne getiren insanların doğmasına neden olmuş. Çekirgelerin senenin bir döneminde tarlaları talan ettiği o günlere hasret kalacağız yakında.

Doğanın muhteşem döngüsünü bozan yeşil katliamı, bizden başkasına tanınmayan yaşam hakkı. Yaratılmış tüm canların yuvalarına süikast ve yerine dikilen demirden, betondan kuleler... İnsanoğlunun yaşamsal ihtiyaçlarını aşıp, tüketim çılgınlığının esiri olduğu dönemlerini yaşıyoruz.Hiçbir şeyle tatmin olamayan, her gün daha fazlasını isteyen bizler, kendimizi de tükettiğimizi göremeyen zavallı bir canlı türüne dönüşmüşüz… Göremiyoruz!

Cennetten kovulup dünyaya gönderildik. Buradan da kovulursak, gideceğimiz başka bir “Dünya” yok! (Elon Musk bulamazsa tabi…)

Hem olsa da, gözünü hırs bürümüş bu canlı türünü hiçbir gezegen kabul etmez. Adımıza “insan” demişiz lakin bizi “insan” yapan tüm özelliklerimizi yitirmişiz! İlkel yaşamdan zeki yaşama dönmenin bedeli bu olmamalıydı. Ya da gerçekten bugün yeryüzünde yaşayan bu insan türünün, “sapiens” olup olmadıklarının, tekrar gözden geçirilmesi gerektiğinin. Madem öğrenebilen, gelişebilen bu zeki türün içindeyiz, neden bu öfke, neden bu kin ve neden bu zalimlik? Çünkü sapiens tüm bu zekasının içinde düşünmeyi unuttu. En zoru olan düşünmeyi, sorgulamayı unutup kendini olabilecek en kötü şeye, cehalete kaptırdı. Cehalet; ona yıkmayı öğretti ancak asla inşa etmeyi öğretmedi. Çünkü “Korku, temel batıl inanç kaynağı ve temel zulüm kaynaklarından biridir. Korkuyu fethetmek, bilgeliğin başlangıcıdır.” Demiş Bertrand Russell… Biri dur demeli! Ama kim? Sanırım bu komutu insana, yine düşünen “insan” verecek. Bu garip, bu “başıbozuk” düzene farkındalık getirmek için. Şansımızı daha fazla zorlamadan hem de. Yazık ki; insanoğlu daha fazla enerji, daha fazla para, daha büyük güç uğruna, kendini, ırkını, tükettiğini anlayana kadar…

Umarım geç kalmamış oluruz. O hepimizin bildiği Kızılderili sözünün tam da buraya yakışacağını düşünüyorum; “Son ağaç kesildiğinde, son ırmak kuruduğunda, son balık tutulduğunda; ‘Beyaz adam’ paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacak” Fakat iş işten çoktan geçmiş olacak...


Saygılarımla
Sabahat Şahin